Elhamdülillah vessalatu vesselam âlaRasulillah.
Yazımızın başı haşa bir yanıltma değildir. Küçükken bilmezdik kainatınYaratıcınısını, verdiği sayısız nimeti, gönderdiği kitabın kıymetini, hayata hayat katan Resûlullahsallallahu aleyhi vesellem'in sünnetini ve nefsin peşinde koşturur dururduk. Büyüdükçe ten farklı yorumladı esen rüzgarları, keskinleşti masum bakışlar. Yerleri ve gökleri Yaratan'a daha bağlı ve aşık oldu insan. Yoktan varedip bir sima veren ve onu başkalarına sevdireni neden sevmeyecekti ki. Hem tüm mülkün sahibi olan ALLAH cellecelaluhu mülkünde istediği gibi tasarruf etme hakkına sahip değil miydi?
Ben neciyim, nerden geldim, nereye gidiyorum sorularına yanıt aramaya başladı. Ona ışık olacak ortamlara gözgezdirdi. Ramazan...
Ve müslümanlar en külli tarzda Kur'an-ı Kerimi Ramazan ayında tanıyorlardı. Çünkü insanlar daha cömert ve saygılı daha gayretli ve azimli oluyorlardı. Ahiretteki zorluklar hatırlanıp, o zorlukları defetmek için elinden geleni yapıyorlardı. Bu ve benzeri davranışlar onların evlatları üzerinde ciddi tesirler bırakıyordu.
Rivayete göre, Cenâb-ı Hak nefse: - Ben kimim, sen kimsin? diye sormuş. Nefis de: - Ben benim, sen sensin! diyecevab vermiş. Bunun üzerine Allah ona azab vermiş, Cehenneme atmış, sonra yine sormuş: - Ben kimim, sen kimsin? Nefsin cevabı aynı olmuş: - Ben benim, sen sensin! Hangi azâbı verdiyse, nefis gurur ve enaniyetinden vazgeçmemiş. Nihayet uzun süre aç bırakarak bir nevi oruç tutturmuş, sonra tekrar sormuş: - Ben kimim, sen kimsin? Nefis bu sefer şu cevabı vermiş: - Sen benim Rabb-i Rahîmimsin, bense senin âciz bir kulun... (el-Havbevî, Dürretüt’l-Vâizîn, s. 11)
Ve mümin büyüdükçe Ramazanı güzelleşir daha bir aşkla yaşar bu heyecanı. Orucun iftar sofralarından ibaret olmadığını anlar. Başta Rabbinin azamet ve saltanatını, rububiyetini tanır. Her şeyi bir ölçüye göre yarattığını, gökleri karmaşadan koruyan nizamı koyduğunu anlar. Sonra döner nefsinin aciz ve zayıflığına rağmen dünyayı sırtına bağladığını görür. Usulca çözer tüm bağları. Hepsini olması gerektiği yere koyar ve rahatlar. Verilen bir kuru ekmeğin bir yudum suyun aslında ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlar.
Tanıdığım ve daima hayır yollarında koşan mümin erkek ve kadınlar var. Ama oruç ayında daha cömert ve aşkla koştuklarını görüyorum. Çünkü bire bin verilen bir ticaret. Ramazan Ayının o latif havasına bürünüyor halleri. Fakirlerin ayaklarına gidip hallerini soruyor, eksiklerini gideriyor her gün sıcak aş sunmaya çalışıyorlar.
Ben daha önce görmedim böyle ramazanlar, böyle insanlar. Büyüdükçe tanıdım, tanıdıkça sevdim bu koca yüreklileri. Elleri öpülesi ahir zamanın mücahitleri. Dilleri zikirli, alınları secdeli, iftarın ve mükâfatın sevinciyle uçacakmış gibi deprenir yürekleri.
İşte o yüzden nerde bu yeni ramazanlar diyorum. Küçükken elmaya elma gözüyle bakan ile büyüyünce Kainatın Sahibinden gelen bir hediye ve ikram olarak bakanın aldığı tat hiç bir olur mu? O halde mümine düşen bu rahmet ikliminden çokça istifade etmek. İnsanlığın kullanma kılavuzu olan Kur’an'a dikkatli bir okuyucu olarak göz gezdirip, Rabbi'nin buyruklarına göre bir hayat takınmaktır.
Gel tanıyalım Rahman'ı
Gözüne mavilik katanı
Diline tat, kulağına tını
Gel tanıyalım O Sultanı...