Sinema Akımları

Ana akım sinema ve Bağımsız sinema ayrımını önceki yazımda yazmıştım. Tabi bu net bir ayrım olmamakla birlikte bazen iki akımında izlerini taşıyan filmler olabiliyor. Tabi ben ana akım sinemayı bir tarafa bırakıp Bağımsız sinema üzerinde durmak istiyorum.

 

Sinemanın ana vatanı Fransa olsa da daha çok Hollywood filmleri hâsılat yapıp bilinmektedir. Fakat Özellikle Avrupa da bağımsız filmler önemli festivallerde kendilerini göstermişlerdir. Zaten Oscar ödüllerinin verildiği filmlere bakıldığında genellikle ana akım filmlere verilip, asıl amacında Hollywood sinemasına prestij kazanılmasıdır. Bağımsız filmlerin festivali olarak da Cannes Film Festivali (Fransa), Venedik Film Festivali(İtalya) ve Berlin Uluslararası Film Festivali (Almanya) gibi önemli film festivalleri vardır.

 

Bağımsız sinemanın ise ülkelerine göre akımları vardır.     

 

ŞAİRANE GERÇEKÇİLİK

Şiirselliği ve gerçekçiliği bir araya getiren şairane gerçekçilik, Fransa’da doğmuştur. Akımın ortaya çıkış sebebi; dünyanın yaşadığı ekonomik buhran, toplumsal gerginlik ve politik kargaşadır. Filmlerde genellikle umutsuzluk, hüzün, yoksulluk, yasak ilişki ve intihar gibi tema ve konular işlenmiştir.

Islak sokaklar, limanlar ve kır kahveleri gibi mekanlar ile hayattan umudunu kesmiş katiller ve mutsuz evliliklere hapsolmuş kadınlar gibi karakterlerde şiirsellik vurgulanmaktadır. Hayatın acımasızlığını ve katılığını yansıtan durumlar ve karakterler ise akımın gerçekçi yönünü ortaya koymaktadır.

Temsilcileri; Marcel Carné, Jean Vigo, Marcel L’Herbier ve Julien Duviver yer almaktadır.

 

YENİ DALGA

Yeni dalga akımı Fransa’da doğmuş ve ülkeyle sınırlı kalmıştır. Felsefi ve kuramsal dayanağı bulunan akım, 1950’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Fransız sinemasına pek çok yenilik getiren akımın en önemli temsilcileri Alain Resnais’in Geçen Yıl Marienbad ve François Truffaut’un 400 Darbe filmleridir.

 

ALMAN DIŞAVURUMCU SİNEMASI

Sanatçının zihinsel gerçekliklerinin sanat yapıtında somutlaştırılması olarak tanımlanabilecek ekspresyonizmin sinemadaki yansıması; insanların çektiği acının, sefaletin ve tutkuların beyaz perdeye aktarılmasıdır. Bilinçaltının yansıması olarak da tanımlanan ekspresyonizm, sinemada ilk olarak 1910’lu yıllarda Almanya’da görüldü. Dönemin politik, sosyal ve ekonomik koşulları ile baskıcı rejime başkaldırma arzusu akımın doğmasının sebepleri arasında sayılmaktadır.

Örnekleri; Prag’lı Öğrenci, Golem, Homunculus ve Doktor Kaligari’nin Muayenehanesi’dir.

 

YENİ GERÇEKÇİLİK

Akım, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından İtalya’da doğmuştur.

Hayatın gerçek ve doğal oluşumlarına odaklanan, belgesel tarzı filmlerdir. Filmler genellikle stüdyolarda değil, sokaklarda çekilmiştir. Amatör ve profesyonel oyuncular belirli repliklerden sıyrılarak doğaçlama yapma imkanına sahip olmuşlardır.

Yeni gerçekçilik akımında ekonomik sıkıntılar ve işsizlik gibi konular işlenmiştir.

Temsilcileri; Postacı Kapıyı İki Kere Çalar filminin yönetmeni Luchino Visconti ile Bisiklet Hırsızları filminin yönetmeni Vittoria De Sica bulunmaktadır.

 

İRAN YENİ DALGA SİNEMASI

Akım, Dariush Mehrjui’nin 1969 yılında çektiği Gav (İnek) filmi ile başlamıştır. Yeni kültürel ve entelektüel değerler ortaya koyan akımın temsilcileri arasında, Abbas Kiyarüstemi, Majid Majidi ve Asghar Farhadi gibi çok sayıda isim yer almaktadır.

İran Yeni Dalga Sinemasında siyasi ve felsefi konuların ön plana çıktığı, şiirsel bir dil hâkimdir.

 

DENEYSEL SİNEMA

Deneysel sinema, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Fransa ve Almanya’da ortaya çıkmış ve tüm dünyaya yayılmıştır. Sinemada alışılmışın dışında anlatım teknikleri denenmesini savunan ve geleneklere karşı duran deneysel sinema temsilcileri arasında Andy Warhol, Tonu Conrad, Louis Bunuel ve Viking Eggeling gibi isimler yer almaktadır.