Türk Ortodoks Patrikhanesi
23 Nisan 1920 Tarihinde açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), bir yandan işgal edilen toprakların kurtarılması için savaşırken; öte yandan yeni bir Türk Devleti’nin kurulması için yapılması gereken çalışmaları yapmıştır. Bu cümleden olarak, Türkiye Ortodokslarının, Fener Rum Ortodoks Kilisesinin tesirinden kurtarılması gerektiğine kanaat getirilmiş ve bu konuda bir araştırma yapmak üzere, Adliye Vekili Celâleddin Arif Bey görevlendirilmiştir. Ayrıca Bolu Milletvekili Cevad Abbas Bey’den bir rapor istenmiştir. Bu çalışmalardan sonra, 01 Mayıs 1921 Tarihinde toplanan TBMM, Türk Ortodoks Kilisesinin kurulması ile ilgili bir kanunu kabul etmiştir.
İstanbul’un işgali yıllarında Rum Ortodoks Kilisesine karşı mücadele başlatan Papa Eftim, Türk Ortodoks Kilisesinin kurulması üzerine Atatürk’le temasa geçerek ve Yüce Önder’in tam desteğiyle 21 Eylül 1921 Tarihinde Kayseri’de, ilk Türk Ortodoksları Kurultayı’nı topladı. Konya Metropolidi Prokobiyas, Trabzon-Maçka Metropolidi Kirillas, Antalya Episkopu Meletyos ve Gümüşhane Episkopu Yervasyos ile birlikte 72 Türk Ortodoks’unun katıldıkları ve tartışmalı geçen kurultayda şu üç husus kabul edildi:
1. Kanun ve yönetmeliklere aykırı olarak patrik seçilen Meletyos Metoksi bu görevden alınıp, Fener Patrikhanesi feshedilecektir.
2. Kayseri’de, bağımsız bir Türk Ortodoks Patrikhanesi kurulacaktır.
3. Kilise ve cemaatler tarafından düzenlenecek, noter tasdikli vekaletnamelerle Papa Eftim’e, “Anadolu Ortodoks Kilisesinin Umumi Vekilliği ve Murahhaslığı” payesi verilecektir.
Papa Eftim, TBMM ve özellikle Atatürk’le sık sık temasta bulunabilmek için, zaman zaman Ankara’da kalıyor; ama çalışmalarını İstanbul’da sürdürüyordu. Kurultayda alınan kararlar doğrultusunda, Fener Rum Patrikliğine seçilmiş olan Meletyos uzaklaştırıldı ve 17 Ekim 1923 Tarihinde Papa Eftim, geniş yetkilerle Patrikhanenin başına geçti. Bu duruma şiddetle karşı çıkan Rumlar, Batı Trakya’daki Türkler’e şiddetli baskılar uygulamaya başladı. Esasen Papa Eftim, hain olduğunu ilân ettiği patrikhanenin başında bulunmaktan da rahatsız olduğunu söylüyordu ve bir süre sonra çalışmalarını patrikhane dışında sürdürmeye başladı.
07 Temmuz 1924 Tarihinde Patrik ünvanını terk eden Papa Eftim, İstanbul-Galata’da bulunan Panayia, Hristos, Aya Nikola ve Aya Yani kiliselerinin baş papazlığı görevlerini üstlendi. Kayseri’de kurulan Türk Ortodoks Patrikhanesi’ni de Panayia Kilisesi’ne nakletti. Kısa bir süre sonra Panayia Kilisesinde toplanan Türk Ortodoksları Kurultayında şu kararlar alındı:
1. Fener Rum Patrikhanesi ile bütün ilişkiler kesilecektir.
2. Kayseri’de kurulmuş olan Türk Ortodoks Merkez Kilisesi İstanbul’a nakledilecek ve Kilisenin başına Papa Eftim getirilecektir.
3. Türk Ortodoks Kilisesinin bağımsız olması ve bu bağımsızlığın hükümet tarafından onaylanması ile ilgili işlemlere hemen başlanacaktır.
4. Panayia Kilisesi, Türk Ortodoksluğunun merkezi olarak tanınacaktır.
Atatürk’ten Sonra!...
Atatürk’ün ölümünden sonra, İkinci Dünya Savaşının da başlamasıyla birlikte, Türk Ortodoks Kilisesinin faaliyetleri yavaşladı ve giderek gerileme süreci başladı. 1960 Askeri müdahalesini müteakip Milli Birlik Komitesi’nin güçlü albayı Alparslan Türkeş, Türk Ortodoks Pakrikhanesi ve Papa Eftim’le yakından ilgilendi ve sorunlarının çözümüne yardımcı oldu. O arada, felç geçirerek yatağa mahkûm olan Eftim’in yerine oğlu Turgut Erenol vekalet etmeye başladı. Alpaslan Türkeş ve 13 MBK üyesinin tasfiye edilerek, zorunlu görevle yurt dışına gönderilmeleri, Türk Ortodoks Patrikhanesinin bir kez daha hamisiz kalmasına neden oldu. 14 Mart 1968 Tarihinde Papa Eftim vefat etti ve yerini II.Eftim ünvanı ile oğlu Turgut Erenol aldı. II.Eftim de 06 Mayıs 1991’de vefat edince yerine kardeşi Selçuk Erenol geçti. Halen görevi Ümit Erenol sürdürmektedir. Patrikhanenin tüzel kişiliğinin korunmasında Sevgi Erenol’un da büyük payının olduğunu belirtmeliyim.
Papa Eftim’in asıl adı Pavli Karahisaroğlu’dur. Karahisar-ı Devle (bugünkü Afyonkarahisar) Sancağından, Yozgat Sancağına bağlı Akdağmadeni Kasabasına göç eden bir ailenin oğlu olarak 1884 Yılında dünyaya geldi. Babası manifaturacılıkla iştigal ediyordu. Bir süre kilise okuluna devam etti ve okumayı yazmayı burada öğrendi. Daha sonra Rüşdiye’de okudu. 1908’de Ankara’ya yerleşerek baba mesleğini icra etti. 1911’de evlendi. 1912’de diyagos, 1915’de papaz oldu ve Akdağmadeni’ne döndü. Kayseri Metropoliti Nikolaos tarafından takdis edildi. 1918’de Keskin Metropolit vekili olarak görevlendirildi. Halen Kırıkkale iline bağlı bir ilçe olan Keskin, o dönemde birçok şehre nazaran daha gelişmiş bir belde idi. Papa Eftim, Atatürk’ün başlattığı Milli Mücadele hareketine, hiç düşünmeden iştirak etti.
Papa Eftim, Anadolu’da azımsanmayacak bir nüfusa sahip olan hristiyan Türkler’dendi. Bunların bir kısmına Karamanlılar deniliyordu. Ana dilleri Türkçe, dinleri hristiyan, mezhepleri ortodokstu. Milli Mücadelenin kazanılıp, Lozan antlaşması ile T.C.’nin sınırlarının belli olmasından sonra, T.C. ile Yunanistan hükümetleri arasında bir anlaşma yapıldı. Buna göre Yunanistan’da kalan Müslümanlar Türkiye’ye, Türkiye’deki hristiyanlar da Yunanistan’a göç edeceklerdi. Bu bir mübadele anlaşmasıydı. Ne var ki, Yunanistan’dan gelenler, gerçekten Türk idiler ama, Türkiye’den gidenlerin önemli bir kısmı da Türk’tü…
Papa Eftim, Türk olduğunu her vesileyle ve daima ifade ediyordu. Bir keresinde, bir gazetecinin kendisi için “Türk dostu” demesi üzerine, şu açıklamayı yapmak gereğini duymuştu: “Ben Türk dostu Eftim değil, Türk oğlu Türk Eftim’im. Ben her zaman, her yerde Türk olduğumu beyan ettim. Bir yabancı Türk dostu olabilir. Fakat benim gibi halis bir Türk vatandaşının, bir yabancı, Türk dostu gibi gösterilmesi, onun milliyetinden şüphe edilmesine delalet eder ki, bundan incinmemek, üzülmemek imkansızdır. Bir Türk’e Türk dostu demekle tezada, mantıksızlığa düşülmüş olmaz mı?”
Sonuç Olarak;
Anadolu’da yaşayan ve kendisini Türk hisseden insanlarımızın yanı sıra, dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşamakta olan Gagauzlar, Çuvaşlar, Yakutlar (Saka Türkleri), Tatarlar’ın ve Nogaylar’ın bir kısmı, Tuvalar vb. hristiyandırlar. Bütün bu insanlarımız da göz önüne alınarak, İstanbul’da var olan Türk Ortodoks Patrikliği yeniden ihya edilmeli, Patrikhaneye bağlı kiliseler restore edilip, ibadete açılmalıdır. Şu anda İstanbul’da çalışarak hayatını idame ettirmeye çalışan binlerce Gagauz Türk’ü vardır ve bunlar, Patrikhane ile temas halindedirler. Çeşitli devlet kuruluşlarının veremedikleri millî şuuru, Türk Ortodoks Patrikhanesi verebilir. Fener Rum Patrikhanesine karşı olan öteki Ortodoks cemaatleri ile yakınlaşarak, bir blok oluşturulabilir. Bütün bunların yapılması halinde, ABD, AB ve Yunanistan’ın başımıza bela etmeye çalıştıkları ekümeniklik olgusunun karşısına dikilerek, “bizim de Ortodoks Patrikhanemiz vardır ve bu Patrikhane ile Fener Rum Patrikhanesi arasında bir fark bulunmamaktadır” denilmelidir. Bu yapılmaz, ekümeniklik ve Heybeli Adada’daki Ruhban Okulu taleplerine karşı çıkılmazsa, Ülkemizin başına büyük belaların gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Zira ekümenik bir Rum Patrikhanesi, giderek Vatikan örneği bir devlete dönüşecektir!...
Türk Ortodoks Patrikhanesinin Meryem Ana Kilisesi girişi