1965-71 yılları arasında Diyarbakır’da 3.Hava Kuvvet Komutanlığı’nda görev yaptım. Diyarbakır’da temmuz, ağustos gibi aylarda hava çok sıcak olduğu için, öğleye kadar mesaj yapılır, öğleden sonra da nöbetçiler ve zorunlu olarak görevinin başında bulunması gerekenler, çalışmaya devam ederler, diğerleri serbest kalırlardı.

    19 Ağustos 1966 günü evimizde öğle yemeğini yemiştik ki, saat tam 14.22’de yer sarsıntısı meydana geldi. İki kızım ve oğlum Salih’le birlikte salonda oturuyor iken, deprim başlar başlamaz ben Salih’i kucağıma alıp, sokağa fırladım. Az sonra da eşim ve iki kızımla biraraya gelip, komşularımızla birlikte durumu değerlendirmeye  çalıştık. 
    Korkmadım desem yalan olur. Uzun süre sokakta vakit geçirmiş, sonra da herkes gibi biz de evimize girmiştik.
    Sonradan öğrendiğime göre 6.9 şiddetindeki depremin üssü Varto imiş. Bu deprem nedeniyle 2394 yurttaşımız vefat etmiş, 1489 kişi de yaralanmıştı.
***
    Benim yaşadığım ikinci deprem ise bir Özbekistan seyahatimde meydana gelmiş idi. 
Moskova’daki Sovyet Yazarlar Birliği’ndeki Türkiye ve Orta Doğu Masası Şefi VeraBorisovnaFeonova ve Özbekistan temsilcisi şair Sabit Madaliyev’in girişimleriyle, kardeş ülke Özbekistan’dan çağrı alınca yola düşmüş ve Ankara’dan Moskova’ya uçmuştum. Oradan da 12 Ekim 1985 sabahı, saat 01.05’te 350 kişilik dev İlyuşin’le, üç buçuk saatlik bir uçuştan sonra Taşkent’e ulaşmıştım. Sovyet Yazarlar Birliği bana rehberlik ve tercümanlık etmek üzere Leonid’i görevlendirmişti. Taşkent’e ayak basınca, saatimi 3 saat ileriye alarak Özbekistan saatine göre ayarlamıştık. Taşkent’e kar yağmış, her yer bembeyaz olmuş, çiçekler kar altında kalmıştı. Aslında bu normal bir durum değildi, zira kış, zamanından önce gelmişti!..
Hava alanında beni gazeteci MiadHakimov ve Özbekistan’ın Yabancı Ülkelerle Dostluk ve Kültür İlişkileri Kurumundan DilşadUmarkulov karşılamışlardı. Onlarla beraber Moskova oteline gelip yerleşmiştik. Bana otelin 21. katında 3 odalı bir daire tahsis edilmişti. Odama çekilip bir süre dinlenmiş, öğleden sonra Özbek Yazarlar Birliği’nden gelen SergeiLagutov’la birlikte çıkıp Taşkent içerisinde dolaşmıştık. O arada Sergei, “Taşkent yeniden inşa edilen bir kent. Zira 26 Nisan 1966 tarihinde meydana gelen deprem, Taşkent’i yerle bir etmişti!..” gibi bilgiler vermişti. 
Akşam saatlerinde odamda televizyon seyrederken, altımdaki koltuğun sallandığını hissedince, “Eyvah, yine mi?” demekten kendimi alamamış ama soğukkanlılığımı da koruyup yerimden kalkmamıştım. Sonradan öğrendiğime göre, merkez üssü Tacikistan olan 8.9 şiddetinde büyük bir deprem olmuş. 12 Ekim 1985 akşamı saat 22.04’teki deprem paniğe yol açmış, otelde çığlıklar atılmış, herkes kendisini sokağa atmıştı. 
Ben otelin 21. Katında idim. Deprem esnasında asansöre binemez, 21. kattan aşağıya inemezdim. “Tevekkel tealallah!” deyip oturmuştum. Nice sonra Leonid telefon ederek “Herkes sokakta, geliniz, biraz dolaşalım.” demişti. Nitekim bir-iki saat kadar gezindikten sonra odalarımıza çekilip yatmıştık. 
Kısacası Taşkent’te beni deprem karşılamıştı!..
1966 depreminin merkez üssünün bulunduğu yere görkemli bir anıt dikmişler. Burada sembolik bir de saat bulunuyor. Bu saat tam 05.30’u göstermektedir. Yani depremin vuku bulduğu saat. Yeni evliler, kimi mekânları ziyaret ederken, bu anıtı da ziyaret edip, çiçek bırakıyorlar. Ben bu anıtı ziyaret ederken, evlenecek beş çift de gelip ziyaret ettiler. Depremden sonra burada Sovyet halklarının dayanışması gerçekleştirilmiş. Yani tüm ülkeler, her ulus, elinden geldiğince yardımda bulunmuş. Depremden hemen sonra, zamanın devlet başkanı Brejnev gelmiş. Depremzedelere 15 bin çadır dağıtılırken, isteyenlerin, başka ülkelere göç edebilecekleri söylenmiş ancak kimse Özbekistan’ı terk etmemiş. Taşkent’in yeniden inşası için, birliğin her yanından 45 bin (mühendis, işçi vb. ) kişi gelmiş ve 3 yılda yeni Taşkent kurulmuş. Hem de eski meskenlerin üç misli mesken inşa ederek… Yeniden oluşan semtlere Moskova, Leningrad vb. gibi büyük kentlerin adları; cadde ve sokaklara ise Azerbaycan, Gürcüstan, Ermenistan, Ukrayna vb. gibi cumhuriyetlerin adları konulmuş. 
Böylelikle Taşkent’te, SSCB’nin bütün mekânları yaşatılmış. 1977 yılında Taşkent metrosunun 16 km’lik ilk bölümü açılmış. Kısa sürede metro uzunluğu 22 km’ye çıkarılmış. Metronun 7 şiddetindeki depreme dayanıklı olduğunu söylediler. Metro istasyonlarının duvarları sanatçılar tarafından süslendirilmiş. Örneğin; Nevai istasyonunun duvarlarına büyük şair AlişirNevai’ninHamse’sinden alınan minyatürler çizilmiş. Taşkent’in en büyük caddesine, AlişirNevai’nin adı verilmiş. Eski adı Taş Sokağı olan bu yolun İpek Yolu güzergâhında olduğu söyleniyor. Cadde üzerinde dikkati çeken binalardan birisi Hamza Tiyatrosu olup tiyatroya adını veren Hamza, ünlü Özbek şairi ve Özbek tiyatrosunun kurucusudur. 20. yüzyılın başlarında yaşamış olan Hamza adına bir de metro istasyonu bulunuyor. 
Özbekistan’ın başkenti Taşkent, 11. yüzyıldan beri var olan bir kent. 1983’te kentin 2000. yılını kutlamışlar. Kentin eski adı Şaş Tepe imiş. Tepe Şehri de diyorlarmış. Bu kent eskiden kılıç yapımı ve dericiliği ile ünlüymüş. Taşkent sözcüğünü ilk olarak ünlü bilgin Biruni kullanmış. 125 Depremden önceki tek katlı ahşap evlerin yerine, beton binalar, blok apartmanlar almış. Taşkent, Moskova, Leningrad ve Kiev’den sonra SSCB’nin 4. büyük kenti imiş. Kentin geniş alanlarından birisinde bir erkek ve kucağında çocuklu bir kadın olduğu görkemli bir anıt bulunuyor. “Kahramanlık Anıtı” denilen bu yapı dayanışmayı, kahramanlığı, güçlülüğü simgeliyormuş…