Diyarbakır Surları ve tarihçesi-29

Kanuni'nin emriyle İç

Kale genişletilir

Osmanlı Döneminde, Beylerbeyi ve diğer üst

yöneticilerin ikametgahlarına yer bulmak amacıyla

Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle iç kale alanı

genişletilir. Böylelikle iç kaleye Saray ve Küpeli

Kapı’nın da bulunduğu, 16 burçlu bir bölüm

daha eklenerek, kale alanı bir misli daha büyütülür.

Saray kapısı üzerindeki kitabede, “Âl-i Osmandan,

faziletleri besleyen, cihanın efendisi, İskender

rütbeli Süleyman Han zamanında bukale bina

edildi. (Temetü’l bina vü biha) adedi bu kuvvetli

binanın tarihi oldu. H. 953 (M. 1526-27)”yazılıdır

(Beysanoğlu, 1990, 535). Yukarıdaki satırlarda,

Osmanlıların bu duvarları eski temeller üzerinde

yeniden yükselttiklerini gösteren birkaç önemli

maddi veriye değinildiğinden, konu burada tekrarlanmayacaktır.

Kitabeler her dönem önemini korudu

Kitabeler, tarih boyunca Diyarbakır’ın surlarının

tahkimine önem verilerek, inşa etkinliklerinin inşaat,

yenileme ve onarım biçiminde sürdürüldüğünü

göstermektedir. Yirminci yüzyılın başlarında bu

olgunun tersine döndüğü görülür. 1930 yılında

şehrin hava almasına engel olduğu gerekçesiyle

Valilik emriyle surların yıktırılmasına başlanarak,

Dağ Kapı civarındaki bir bölüm yıkılır. Gabriel’in,

1932 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na verdiği

ayrıntılı raporun ardından yıkım durdurulmuştur

(Beysanoğlu, 2001, 1035-1037). Kent surlarının

1942 yılında korumaya alınmasının ardından,

surların onarımına başlanır. Urfa ve Dağ Kapı

onarılarak Hindi Baba Kapısı açılır,

Dağ Kapı civarında yıktırılan surların enkazı

temizlenerek arada kalan, altı cepheli burç onarılır.

Urfa Kapı’nın iki kapısı arasına 1944 yılında,

daha yüksek üçüncü bir kapı açılır. Mardin

Kapı’nın doğusundaki Keçi Burcu 1952-54 arasında

restore edilir (Beysanoğlu, 2001, 1114).

Dağ Kapı’nın burçları 1986 ve 1988’de, Tek

Kapı yanındaki sur duvarları 1987’de, Tek Kapı

Burcu 1989’da, Tek Kapı’dan Urfa Kapı’sına

kadar olan sur duvarları 1990-91 arasında, Evli

Beden Burcu’nun çevresindeki sur duvarları 1992-

94’de, Tek Kapı’nın doğu burcu 1995’de, Mardin

Kapı ile bu kapının kuzey bölümü 1996-97’de

onarılır.  TAriHi süreç dikkate alındığında, sur duvarlarının

kent dokusunu biçimlendirmedeki etkin

rolü, inşa edilen yapıların konumlarından açıkça

izlenebilmektedir. Roma ve Bizans döneminin

erken tarihli kiliselerinin iç kale ile kentin güney

batısındaki sur duvarlarına ve Urfa Kapı yakınına

inşa edildikleri görülmektedir. Bizans İmparatoru

Heraklius’un 628-629 yılında bugünkü Ulu Cami’nin

yerinde yaptırdığı ileri sürülen kilise ile

aynı tarihlerde kent yöneticisi olan Meryem isimli

hanımın (627-638) Dağ Kapı yakınlarında yaptırdığı

kilisenin (Beysanoğlu, 154-155), bu bölgedeki yapılar

dikkate alınarak büyük ihtimalle aynı yapı

olabileceği düşünülmektedir (Parla, 1990, 122).

Bu kilisenin Arap fetihlerinin hemen öncesinde,

kent merkezine ve saray yakınına inşa edilmiş

olması dikkat çekicidir.

Diyarbakır’ın Araplar tarafından alınışında

savaş sırasında ölenler (El- Balâzuri, 1987, 247)

Sahabeler Türbesi’nin bulunduğu alana defnedildiklerinden

(Berchem und Strzygowski, 1910,

51), iç kalede yer aldığı ileri sürülen Rum Kilisesi’nin,

Halifeler döneminde camiye çevrilen ilk

yapı olduğu düşünülebilir. Bu savaşta yaralanarak

ölen komutanlardan Sa’saa ise, kendi adına yaptırılan

caminin (Beysanoğlu, 1963, 202) türbesine gömülmüştür

(Salnâme-i Vilâyet-i Diyarbekir, 1302,

32; Yinanç,1945, 606).