Çekoslovakya’nın Ankara Büyükelçiliğinde, basın ve kültür işlerini yürüten diplomat Jaroslav Joachim, iyi bir insan ve Türk dostuydu. Bir gün bana şöyle demişti: “Nasrattınoğlu seni niye seviyorum biliyor musun?..
Sen iyi bir Türk’sün ve milliyetçisin; ülkeni ve milletini seviyorsun… Halbuki bize gelen bazı Türkler, sosyalist olduklarını söyleyip, ülkenizin de milletinizin de aleyhinde konuşuyorlar. Biz kendi milletini sevmeyen bir insanın, başkalarını hiç sevmeyeceğini bildiğimiz için onlara yüz vermiyoruz…Sizin ülkeniz ve bizim hakkımızdaki yazılarınızdan çok memnunuz. Bu nedenle ben Dışişleri Bakanlığımıza yazarak, senin davet edilmeni istedim ve bunu sağladım. Ne zaman gitmek istersin?...”
Kısa zamanda hazırlıklarımı yapmış ve 08 Nisan 1985 Tarihinde THY ile Ankara’dan İstanbul’a gitmiş; oradan da saat 15.00’de Avusturya Hava Yollarının DC-9 uçağı ile, iki saatlik uçuştan sonra Viyana’ya ulaşmıştım. Bir gece Viyana’da kaldıktan sonra, ertesi sabah 09.10’da Çek Hava Yolları’nın Tupolev’i ile Viyana’dan Prag’a uçmuştum.
Ç E K Y A
Prag Hava Alanındaki, üç bankodaki kontrollardan geçmiştim ki, Vladimir Lomen’i karşımda buldum!... Birlikte kent merkezine giderek Praha Oteline yerleşmiştim. Prag’da her yer kapalıydı, çünkü o gün dini bir bayram kutlanıyordu.
GELENEKSEL BAYRAM
O gün tüm Çekoslovakya’da kutlanan bayrama Çekler, “Velikonocni pondeli”; Slovaklar ise “Velkonocny pondelok” (Büyük gece – pazartesi) diyorlardı. Bu bayramı daha çok geleneksel hayatı idame ettiren, kırsal kesim insanları kutluyorlardı. Gelenek şöyleydi: “Öğleden önce erkekler karşılıklı ziyaretlerde bulunurken, kadınlar evde otururlardı…Öğleden sonra erkek evine dönünce eline kamçıyı alır ve karısını kamçılardı. Kamçılama işi bitince bir de güzelce ıslatırdı…Öğle sonrası da şenliklerle, eğlencelerle devam ederdi.
Vladimir Lomen’in söylediğine göre o sabah Prag televizyonu Nasreddin Hoca ile ilgili bir program yayımlamıştı. Çekler’in de Hocamızı tanımaları beni sevindirmişti.
Konakladığım Praha Oteli, eski Prag’ın tam merkezindeydi ve çevresindeki binaların hepsi de eski yapılardı. Lomen’le çıkıp biraz dolaşmış, birlikte yemek yemiştik. Ne var ki o gün Prag’da hava iyi değildi. Oysa iki gün önce bahar havasının egemen olduğunu söylemişlerdi.
Önceki seyahatten tanıdığım Vladimir Lomen efendi, saygılı, iyi bir genç diplomattı. Moskova’da yüksek tahsil yapmıştı. Karısı da Leningrad televizyonunda gazeteci olarak çalışmıştı. Karısı da kendisi de Slovak ulusuna mensuptular.
1945 öncesinde Çekler’le Slovaklar arasında sorunlar vardı ve sonrasında da bir süre devam etmişti. Başkan Beneş, “tek bir Çekoslovak milleti var” diyordu ama buna inanan yoktu. 1968 Yılında federasyon kurulunca, soranlar da ortadan kalkmıştı.
LATERNA MAGİKA
Akşam gideceğimiz tiyatroda uyumamak için, öğleden sonra otelde bir süre dinlenip uyumuştum. Akşam yemeğini yiyip lobiye çıktığımda Vladimir ile eşi Danila hanımı beni bekler bulmuştum. Dışarıda yağmur yağmış ve dinmişti. Yürüyerek Laterna Magika adlı tiyatroya giderek, “Harikalar Sirki” adlı oyunu seyretmiştik. Bu ad ve oyunun başlangıcında çalınan zil bana, bir zamanların İstanbul’unda sahnelenen “Hisseli Harikalar Kumpanyası”nı ve Anadolu’da turneye çıkan kumpanyaları hatırlatmıştı.
Seyrettiğimiz sözsüz oyundu. Palyaço, kukla, dans, bale, sirk ve tiyatro vardı. Perdeye ustaca aksettirilen ve oyunu tamamlayan sinema sanatı vardı; hatta felsefe vardı. Kısacası ben büyük keyif almıştım. Tiyatro salonu sade, yeterli ve temizdi. Büfe adı verilen kesimin dışında hiçbir yerde sigara içilmiyordu. Salon doluydu ve kaliteli bir seyirci topluluğu vardı. İyi olan bir başka şey de konu içinde siyasal bir mesajın bulunmayışı idi. Zira genel olarak sosyalist ülkelerde ana tema, siyasal düşünce oluyordu!...Bu tiyatronun dünyanın birçok ülkelerine giderek gösteriler yapmasında, konunun da rolü olsa gerekti? Söylediklerine göre tiyatro her yerden davetler alıyordu.
GAZETECİLER BİRLİĞİ
Ertesi sabah Prag’da pırıl pırıl, ama serin bir hava vardı. Fakat, bir gün önce olduğu gibi, o gün de yağmur yağmıştı. Vladimir Lomen, bakanlığın bir aracı ile otele gelip beni almış; birlikte önce, “Orbis” yayın ajansına giderek süresiz yayınlar sorumlu müdürü Dvarak ve yardımcısı Sobek ile bir görüşme yapmıştık. Öğle yemeğinden sonra da Çekoslovakya Gazeteciler Birliği’ne giderek, genel sekreter Marcel Nolç ile görüşüp, bilgiler almıştık.
GÖZLEM-İZLENİM
Çek Cumhuriyetinin başkenti Prag’ın nüfusu 1 milyondan biraz fazlaydı. Özellikle şehrin eski kesiminde sürekli restorasyon çalışmaları görülüyordu. Buradaki binalar birer mimarlık şaheseri idi, ki turistler her binayı ayrı ayrı fotoğraf kameralarına kaydediyorlardı. Eski Prag’da sinagog dahil, hemen her dine mensup insanların ibadet edebilecekleri kiliseler vardı.
Prag’da kent içi trafik sorunu yoktu. Metro, tramvay, otobüs; alt geçitler, üst geçitler, gerek yayalara, gerekse araç kullananlara rahatlık sağlıyordu. Bu arada özel otomobil kullananların sayıları da giderek artıyordu. Çek’lerin ünlü “Skoda” otoları, yeni modeller çıkarmıştı. Sovyet “Lada”, Romen DDR otomobillerinin çokluğu da dikkati çekiyordu. Tabii otoların çoğalması, park sorununu da beraberinde getirmişti.
Gıda maddesi, özellikle taze sebze, meyve satan dükkânların önünde kuyruklar oluşuyordu. Ama eskisi gibi yokluk çekilmiyordu ve hemen her şey vardı. Halk da eskisi kadar yoksul değildi. Ama zengin diyebileceğimiz kişi sayısı da parmakla sayılacak kadar azdı…
Prag’da her gün kötü bir hava vardı! Alışkın olmayanı çarpan bir hava! Bu nedenle sürekli uyku moduna giriyordum… Başkent sakin bir kentti. Nitekim burada kaldığım süre içerisinde olumsuz herhangi bir şeye rastlamamıştım. Herkes işinde gücünde, kendi halindeydi…
Televizyonda ahlâka mugayir bir görüntü yoktu. Hatta kimi filmlerdeki öpüşme sahneleri bile kaldırılmıştı. Dolayısıyla açıksaçık sex filmleri de görülmüyordu. Gençler, diskotek, kulüp vb.gibi yerlere giderek eğleniyorlardı ama, buralarda da hareketler ölçülüydü.
Önceleri ucuz olan kristal eşya fiyatları yükselmişti. Orta halli mağazaların yanı sıra, kaliteli mal satan, pahalı mağazalar da vardı. Bir de dövizle alışveriş yapılan “TUZEX” adlı mağazalar dikkati çekiyordu. Burada döviz verilip, “Tuzex Kronu” alınıyor ve onunla alışveriş ediliyordu. Ancak 1 Dolara 7 Tuzex vererek turisti kazıklıyordu! Oysa normal olarak 1 Dolar 30-35 Krondu. Herkesin alış-veriş yapabildiği en büyük mağaza ise Kotva adlı süpermarketti ve burada da her şey bulunabiliyordu. Benim orada bulunduğum günlerde sinema, tiyatro, opera vb.gibi yerler tıklım tıklım doluydu. Ayrıca Çek ve Slovak Filmleri XXIII.Festivali de başlamıştı. Keza Uluslar arası Buz Hokeyi Şampiyonası da Prag’da idi. Fakat, düzenlenen etkinliklerin en önemlisi ve en büyüğü “Spartakiyat Spor Şenliği” idi. Bu büyük organizasyonda 50 bin sporcu yer alıyordu ve beş yılda bir yapılan bu düzenleme dünya basını tarafından da kamuoyuna duyuruluyordu.
BİR DİZİ ZİYARETLER
Ertesi gün de Lomen’le, Çekoslovakya Kooperatifler Merkez Birliği’ni ziyaret ederek, Uluslar arası İlişkiler Müdürü Dr.İvan Fidler’den ayrıntılı bilgiler aldık. Şimdi o tarihteki günlüğüme bakınca bir sürü not aldığımı görüyorum. Ne var ki, bugün ne Çekoslovakya var ve ne de, o zamanki sosyalist kooperatif modeli! Dolayısıyla bu ziyaretle ilgili bir şeyler yazmak, abesle iştigaldir!...
Lomen’le bir restoranda öğle yemeğini yedikten sonra, yağmur altında yürüyerek, Yazarlar Birliği’ne gitmiştik. Birlik sekreteri Bn.Vera Adlova’dan bilgiler almıştık. Onun verdiği bilgiye göre o günün Çekoslovakya’sında 300 Çek, 300 Slovak yazar vardı. Genç yazarlar için her yıl seminerler düzenleniyordu. Yazarların rahat bir ortamda eser üretebilmeleri için Karlovl Vary kentinde, bir “Yazarlar Evi” vardı. Yazarların te’lif ücretleri tatminkârdı ve bu ücret, iyi bir hayat sürdürmeleri için yeterliydi.
Bu seyahatte ziyaret ettiğim bir başka yer de Panorama yayınevi idi. Buraya Lomen ve Dışişleri Bakanlığından Bn.Hudakova ile birlikte gitmiştik. Panorama, mükemmel bir yayınevi idi ve çok çeşitli süreli yayınlar yapıyorlardı. Ayrıca kitap yayınları da vardı. Önemli ansiklopedileri de burası yayımlamıştı. Yayınevi müdürü Dr.Frantişek Hanzlik, her birimin sorumlu müdürleriyle birlikte bana saatlerce bilgi vermişler ve çok iyi ağırlayıp, ikramlarda bulunmuşlardı.
Dışişleri Bakanlığı’nın Basın Bürosu da iki kez ziyaret edip, ülkenin geneliyle ilgili bilgiler aldığımız yerdi…Bu ziyaretlerden birisinde Ankara’daki Çekoslovakya Büyükelçiliğinden tanıdığım Bn.Zuzanna ile karşılaşmıştık. Gerçek bir Türk dostu olan bu kadın beni görünce, kırk yıllık dostunu, kardeşini görmüşcesine candan bir coşkuyla boynuma sarılmıştı.
Şarovari=Şalvar
VE SLOVAKYA’DA OSMANLILAR
Vladimir Lomen’le bir yerde kahve içerken bir grup kız arasındaki bir kızın şalvar giydiğini görmüş ve “şalvar” sözcüğünü telaffuz etmiştim. Lomen de “Evet, şarovari” deyince, bizim şalvar sözcüğünün Çek ve Slovak dillerine geçmiş olduğunu anlamıştım.
Osmanlı İmparatorluğu’nun, Slovakya’nın bazı bölgelerine de egemen olduğu, tarihi gerçekler arasındadır. Osmanlı’nın egemen olduğu dönemde, Avusturyalı’lar da, ülkenin kimi bölgelerine hakim olmuşlardı ve Slovaklar’a zulmediyorlardı. Oysa Osmanlı hakimiyeti altındaki yerlerde nizam-intizam ve adalet vardı. Bu gerçeği, diplomat dostum Lomen, açık yüreklilikle ifade etmişti. Esasen,Slovak dostum Milan Odran’ın da bu doğrultuda makaleleri vardı. Moravia bölgesindeki Türk şehitliği ise, bizim büyükelçilik askeri ataşesinin bakımı altındaydı.
KYTİCE FOLKLOR TOPLULUĞU
Bir gün, Ankara’daki Çekoslovakya Büyükelçiliğinde görevli olduğu yıllardan tanıdığım Alfons Karoviç’in kullandığı otomobil ile “Kytice” adlı halk oyunları ve müzik topluluğunun gösterisine gitmiştik. Bu topluluk 1948 Yılından beri faaliyette bulunuyordu. 1975 Yılında “Tesla Holeşovice” fabrikasının himayesine alınmış ve sendika tarafından finanse edilmişti. Grup haftada iki kez prova yapıyor ve uluslar arası festivallerde ülkeyi temsil ediyordu. Ayrıca, Internasyonal otelde, Prag’a gelen yabancılar için de, özel gösteriler yapıyorlardı. Topluluğun musiki grubu “Dokoleçka” adıyla faaliyette bulunuyordu. Ayrıca Lâtin Amerika müziği ile meşgul olan “Sol Delperu” adlı bir yan topluluk vardı ki bu grup, Prag’daki sefaretlerde konserler veriyordu. Geleneksel çalgılarla “Dihofka” adlı halk müziği icra eden bir başka yan kuruluş da, halka yönelik konserler düzenliyordu.
Folklor adına çok iyi çalışmalar yapan Kytice’nin başkanlığını Bn.Jana Şilhankova ile topluluğun sendika temsilcisi Bn.Marie Şubitova ile, folklor konusunda karşılıklı bilgi alışverişi yapmıştık.