Litvanya-2-

 ŞİAULİAİ (Şaulay)
Ertesi sabah Kupiskis’e 100 Km.uzaktaki Şaulaykentine gitmiştik. Yol boyunca yeşilin bütün tonlarıyla donanmış olan tarım alanlarıyla ormanları zevkle seyretmiştim. Tarım alanlarında yer yer sığırlar, atlar görülüyordu ve hepsi de bakımlı ve besili idi. Gece başlayan yağmur devam ediyordu; hatta bir ara gök gürlemeleriyle beraber, yağmurun şiddeti artmıştı. Şaulay’da da bizi yağmur karşılamıştı!...
Şaulay, Litvanya’nın 4. Büyük kentiydi. Almanya’yı andıran yapıların yanında, eski Sovyet sisteminin zevksiz, sakil yapıları da vardı. Buralarda artık, SSCB’ye de, Lenin’e de hayır dua okumuyorlardı!...
Litvanya’nın para birimi Litas’tı. O tarihte 1 ABD doları, 4 Litas ediyordu. Ülkenin en önemli ihraç maddesi “amber” di ve özellikle yabancılar kapış kapış bu taştan yapılan takıları satın alıyorlardı. Amberin menşei, yüzyıllanmış damla sakızından başka bir şey değildi…
Şaulay’da, Hotel Şaulay’a yerleşmiştik. Burası birçok eski komünist ülkede gördüğüm otellere benziyordu! Biraz restore edilmişti ama, yeterli değildi. Ama ülkenin, Avrupa ile bütünleşmesi, yabancı sermayeye açılmaları, kimi süpermarketlerin açılmasını sağlamıştı. Otelin yanındaki süpermarketi gezerken, “Ülker”, “Evyap” gibi, Türk markalarının vitrinleri süslemekte oluşu, beni gururlandırmıştı. Esasen, Türk iş adamları, Baltık cumhuriyetlerine de girmeyi başarmışlardı.
Şaulay 125 bin nüfuslu güzel bir kentti. Vilnius gibi, burada da görüyorduk ki; bu ülke insanları, çok dindardı. Hristiyanlığın Katolik mezhebine inanıyorlardı ve kent içinde çok sayıda kiliseler ve katedral vardı. Dindarlığın en belirgin örneği ise, Şaulay’a 10 Km. mesafede bulunan Crosses Hill denilen anıttı. Bu anıt halk sanatının eşsiz bir örneğiydi. Ova üzerindeki bir höyükte bulunan anıt, çepeçevre haçlardan oluşuyordu.  Tabii adak adayanlar, dilek tutanlar vardı. Tepenin doruğunda bir Meryem Ana heykeli de bulunuyordu. İrili ufaklı İsa heykelinin sayısı belli değildi. Bu heykellerin hepsinde Hz.İsa’nın çarmıha gerilişi sembolize ediliyordu. Biz burayı şaşkınlık içerisinde dolaşırken, birden sağanak yağmur başlamış ve biz de oradan kaçmıştık…
Şaulay Festivali
Bizim grubumuzla birlikte, Ukrayna, Belarus ve Letonya’dan da yabancı halk oyunları topluluklarının katıldıkları festivalde benim en çok ve ilgiyle izlediğim iki grup vardı. Bunlar, Litvanya’da yaşayan Karay ve Tatar toplulukları idi
Karay (Karaim) Grubu
Festivale katılan Karay grubunun liderliğini, Büyükelçi Halina Kobeckaite’nın kızı Karina Firkoviçute yapıyordu. Karina’nın söylediğine göre Litvanya’da 300 Karay yaşıyordu ve dini ibadetlerini özgürce yapıyorlardı.  Grupta Halina hanımın soyadını taşıyan Evgeniya ve Timur adlarında iki çocuk vardı. Severina, Davleta, Evgeaniya, İngrida  ve Yuri adlı çocukların soyadları Spakovskaya idi. Grupta bir de Vladimir Maşkeviç adlı genç yer alıyordu.
Karina Firkoviçute, grubun oyuncu kadrosunda yer alıyordu.
Tatar Grubu
Litvanya’da 5000 dolayında Tatar yaşıyordu. Grup lideri olan Bn.Galija Fedosiuk, biraz Türkçe de konuşuyordu. Oğlu Marat 5 Yıl süreyle Türkiye’de üniversite tahsili yaptıktan sonra, Litvanya’ya dönmüştü. Kendisi ile birlikte oyuncu ve müzisyen kadrosunda Alik Meleck-Vadovas, Zabira Sachapova, Morelia Kanarşkcene, Almira Trakseciene, Evgeniyus Şeuckis, Elena Şçuckaya, Yelena Selezniova ve Aleksandr Kanarskas yer alıyorlardı.
Ben Tatar grubunun lideri ile konuşurken, Litvanya radyo ve televizyonunun Tatarca yayın yapan seksiyonunda görevli bir muhabir gelip, benimle bir söyleşi yapmıştı.
Kupiskis
Daha sonra tekrar Kupiskis’a dönmüştük. Ertesi sabah, kahvaltıdan sonra kent meydanında kurulan “Folklor Pazarı”nı dolaşıp, hediyelik bir şeyler almıştık. Orada aldığım bir baston, bugün çalışma odamdaki en değerli eşyalarımdan biridir.. 
Bizim gençler, gezine dursunlar, ben de  rehber Kazis ile birlikte Etnografya Müzesi’ne gitmiştim. Müzede o kadar kıymetli etnografik malzeme yoktu; ama oradaki iki odada sergilenen resimlerin, usta ressamların ellerinden çıkmış oldukları kesindi.
Kupiskis Festivali
Kupiskis Festivali, törenle açılmıştı. Festival alanındaki göndere, ay-yıldızlı bayrağımız çekilirken bir kez daha inanmıştım ki; bayrağımızdan daha güzel bir bayrak yoktu. Maslahatgüzarımız Yaşar Pınar da gelmiş ve bir de konuşma yapmıştı.
Açılış töreninden sonra, şölene geçilmişti. Başka bir alandaki gösteriler esnasında, bizim gruba yapılan tezahürat gözlerimi yaşartmıştı. Her zaman söylediğim bir sözü buraya da kaydetmek isterim. Türkiye’mizin ne denli büyük ve saygın bir ülke olduğu, yurt dışında daha iyi anlaşılmaktadır…  DEVAMI VAR
 
Festival alanında grubumuzun başında idim.