Lüksemburg
Türk futbolunun çökmüş olması, UEFA ve FİFA nezdinde itibarımızın yok edilmesine neden olmuştur. Bu yüzden kulüp takımlarımızın da milli futbol takımlarımızın da prestjileri kalmamıştır. Bakınız Dünya üçüncülüğüne kadar yükselmiş olan milli takımımız yeniden itibar kazanması için, Faroe Adaları, Litvanya ve Lüksemburg ile maç yapmaktadır?...Faroe Adalarının nüfusu 48 bin, Lüksemburg nüfusu 630 bin, Litvanya ise 2,5-3 milyonluk bir ülke…Bu ülkelerin takımlarını yendik diye seviniyorlar!...Eski bir futbolcu ve spor yazarı olarak demek isterim ki; bu maçlarda sahaya çıkan kadrolar, Dünya kupası elemelerinde de böyle oynarlarsa, rezil olurlar!...Bilindiği gibi, üç büyükler de dahil, süper lig takımlarımız da Avrupa takımları karşısında döküldüler!...Bakalım, önümüzdeki sezonda, ülkemizi temsil edecek olan takımlarımız ne yapacaklar?...
Geçtiğimiz günlerde milli takımımızın Lüksemburg’la yaptığı karşılaşma öncesinde ve sonrasında, Lüksemburg takımını öve öve bitiremeyen futbol yorumcularına, milli takımın teknik hey’etindeki kişilere, Lüksemburg’un nasıl bir ülke olduğunu kısaca anlatmak isterim…
***
Tarih30 Ağustos 2011.Belçika’nınGent kentinden Brüksel’e gelen hemşehrim Ozan Mustafa Avşar’ın otomobili ile, Lüksemburg’a müteveccihen yola çıkmıştım. Mükemmel otobanda yol alırken, sağda ve soldaki irili ufaklı yerleşim birimlerini seyretmiştim. Bir ülkeden başka bir ülkeye, yani Belçika’dan Lüksemburg’a girerken de “Nereye gidiyorsun?” diyen olmamıştı. Yani, artık Avrupa’da sınırlar kaldırılmıştı…
Lüksemburg’a yaklaşırken, bir benzin istasyonunda konaklayıp, yemek yemiştik. Lüksemburg’a girişte de ilk olarak, milli takımımızın da maç yaptığı stadyumu görmüştük. Burası minik bir ülkeydi ve yarım milyon dolayında nüfusu vardı. Nüfusun 80 bin kadarı İspanyol, 30 bini de İtalyandı. Bu ülkeyi yönetenlerin zaman zaman Türkiye’nin iç işlerine karışmaları ve hatta olumsuz sözler söylemeleri hep kanıma dokunmuştu.
Tarihi köprüler, şatolar, saraylar ve Kale, Lüksemburg’un simgeleriydi. Örneğin kale ve surlar, UNESCO’nun dünya mirası listesine alınmıştı. Kentin içinde minik bir oto-tren ile turistik geziler yapılıyordu ve tabii biz de bu gezintilerden birine katılmıştık. Ayrıca Mustafa ile birlikte yürüyerek, şehrin altını üstüne getirmiştik!
Avrupa Birliği para birimi Euro burada da geçerliydi. Fakat komşu ülkelerde geçerli olan paralar ile de alış veriş yapabilmek mümkündü ve esnaf, hangi para verilirse alıyor ve paranın üstünü verirken de aynı birime uyuyordu. Bilindiği gibi, AB oluşturulmadan önce, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg, Benelüks adıyla bir birlik kurmuşlar ve özellikle ekonomik konularda birlikte hareket etmişlerdi. Lüksemburg bugün de Avrupa finans merkeziydi ve bankacılık hayli gelişmişti. Ülke AB’nin kurucuları arasında yer alıyordu. Esasen Avrupa Parlamentosu da buradaydı. Türkiye 03 Ekim 2005 tarihinde, AB katılım müzakerelerine burada başlamıştı.
Kent merkezi motorlu vasıtalara kapatılmıştı. Burada cafeler, restoranlar, yolun ortasında çeşitli hareketlerle para toplamaya çalışan züğürt turistler vardı.
Yeşil ve doğa, bölge insanının olmazsa olmazı idi. Herkes ağaçları, çiçekleri, çimleri korumakla görevli gibiydi. Anıtlar da korunması zorunlu eserler olarak kabul ediliyordu. Tüm tarihi kişiler ve olaylar anıtlaştırılmıştı. Son yıllarda klasik anıtların yerini çağdaş anıtlar alıyordu.
Fiyatlar, AB standartlarının altındaydı. Gerçi bana yine pahalı geliyordu ama; Mustafa, Lüksemburg’un, Belçika’ya oranla daha ucuz olduğunu, çünkü burada vergi alınmadığını söylemişti. Mustafa şu açıklamayı da yapmıştı: “Belçika daha pahalıdır ama; devlet aldığı vergiyi hizmet olarak halka çevirmektedir. Örneğin işsizlere maaş bağlanmakta ve sosyal hizmetler verilmektedir…Ayrıca Belçika bir hukuk devletidir.”
Lüksemburg, hem ülkenin hem de başkentin adıydı. İdari yapılanmada ülke, 3 ile bölünmüştü. Bu üç il kendi içinde toplam 12 kantona ve bu kantonlar da 16 komüne ayrılmıştı. Ülkedeki komünlerden 12'si şehir statüsüne sahipti ve bunlar içinde en büyüğü başkent Lüksemburg'du.Ülkede parlamentertemsilî demokrasi ile birlikte anayasal krallık sistemi vardır ve krala “Dük” deniliyordu. Bu nedenle Lüksemburg’a “Dükalık” da denilmekteydi…
Lüksemburg gezimizi tamamladıktan sonra, gece Belçika’ya, Brüksel’e dönmüştük.