Diyarbakır’ın Can Suyu: Hamravat

Su: Yaşamın kaynağı ve her dönemde bütün canlılar için önemli bir ihtiyaçtır.

 

Yerleşim yerlerinin oluşumunun sebebi ve maddi manevi kirleri temizleyen bir mucize, sağlıklı yaşamın da anahtarı niteliğindedir.

 

İnsanlar tarih boyunca kanallar, suyolları ve göletler yaparak suyu, yaşadıkları bölgelere taşıma ihtiyacı duymuş ve böylelikle zamanla suyu  çevre tasarımının en önemli araçlarından biri olarak düzenlemelerine eklemiş olması suyun önemini ve değerini bizlere özetlemiş oluyor.

 

Bu önemli su kaynaklarından biri de Diyarbakır’ın Karacadağ bölgesindeki Hamravat kaynak suyudur.

 

Hamravat su kaynağı yaklaşık 14 km şehre uzak Karacadağ’ın kayalıklı yapısından, Gözeli köyü civarında çıkmaktadır.

 

Hamravat suyu Diyarbakır’ın bilinen en eski su isale hattıdır.

 

Su hattının 1535 ile 1540 yılları arası Kanuni Sultan Süleyman tarafından yapıldığı bilinmektedir.

 

Bir rivayete göre:

Kanuni, sefer sırasında rahatsızlanır ve Karacadağ civarında dinlenip tedavi olur.

 

Hamravat suyundan içip bu bölgenin diğer ürünleriyle beslenerek sağlığına kavuşur.

 

Kanuni, şifa bulduktan sonra:

Alem içre bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi...

mısralarıyla başlayan beytini Karacadağ’da yazmıştır.

Burada sağlığına kavuşan Kanuni, Diyarbakır’dan ayrılmıştır.  

 

Seyyah Evliya Çelebi de Hamravat suyuna hayranlığını anlatırken şehrin sosyal ve kültürel yapısına etkilerini de bizlere özetlemiştir.

 

Evliya Çelebi, Diyarbakır’ın havası ve suyunun tatlılığı ve güzelliği ile Diyarbakır insanının bedeni arasında ilişki kurmuştur.

 

Evliya Çelebiye göre Diyarbakır “halkının yüz rengi, su ve havasının tatlılığı ve Hamravat suyunu içmelerinin etkisiyle kızıldır.

 

Çoğunlukla orta boylu, sağlam bünyeli, güzel yüzlü ve iri adam olurlar.

 

En az yaşayanları yetmiş ve seksene ulaşmışken bile çalışmak ve kazanmaktan geri durmazlar.” diye açıklamaları net ve anlaşılır bir şekilde bizlere ulaştırmıştır.

 

Evliya Çelebi, Hamravatı Diyarbakır’ın yüzsuyu olarak görmüş, kendi ifadesiyle “mâ-i Hamrevât Diyarbekr’in âb-ı rûyıdır.” demiştir.

 

Eski zamanlarda günümüz imkanlarını kullanarak suyun kalitesini ölçecek cihazlara sahip olunamamasından dolayı farklı yöntemler kullanılarak kalite belirlemesi yapılıyormuş.

 

Çelebinin anlatımıyla “Eski bilginler, bu Hamravat suyu içine pamuk koyup kuruduktan sonra yine tartmışlar.

 

İstanbul’da Eski Saray kapısı önündeki biricik çeşme suyundan ıslanıp kuruyan pamuk ile bu Diyarbekir Hamravat suyunun pamukları beraber tartılmış.

 

Hamarat suyu ile yıkanan pamuğun daha hafif olduğu anlaşılır.

 

Eğer pamuğu ağır olsa, acı olup faydasızlığına delalet ederdi.” diyerek, Hamravat suyunu, hafifliğin temsili pamukla mukayese eder ve ne kadar hafif içimli bir su olduğunu anlatır.

 

Ayrıca Diyarbakırlı ünlü şair Ahmed Arif

Diyarbekir Kalesinden notlar ve Adiloş bebenin ninnisi şiirinde

Hamravat suyu dondu,
Diclede dört parmak buz,
Biz kuyudan işliyoruz kaba - kacağa,
Çayı kardan demliyoruz.

 

Dizeleriyle Hamravat suyuna vurgu yaparak suyun önemini ve sosyal yaşam ilişkisi yönünden değerini aynı zamanda yokluğu ve çaresizliği bizlere özetlemiştir.

 

Eğer su olmasaydı yaşam da olmazdı. 

Bir damla sudan oluşan mucizeleri unutmayarak

 

Bütün canlılar için:

Sağlıklı yaşamın vazgeçilmezi olan doğal kaynaklarımızın yok olmaması ve bu değerlerin kıymetinin bilinmesi dileğiyle...