Bağdatın fethinden sonra Murad Han Diyarbekir’e gelip Şeyh Aziz Mahmud

       
Urmevi’yi şehit edince Balıklı havuzu kan ile dolmuştur. Bizzat Murad Han bu Balıklı’daki kanı görüp şeyhi katlettiğine pişman olunca, havuzun içinden dört adet iri balığı tutturup solungaçlarına altın ve gümüş küpeler geçirip azad ettirmiştir. İşte bu Balıklı, ab-ı hayat bir sudur. Bir dolu insan soyu bu suda yıkanıp humma ve cüzam gibi hastalıklarından, kırk gün yıkanarak ölümden kurtulmuşlardır”.
          İşte bu su böyle bir sudur. Ve bu suyun bir ayağı Ali Paşa Camisi’ne, oradan
da Mardin Kapı’daki hamama gider.” Evet, Evliya Çelebi ve bir dolu eski
zaman kentlileri ve gezginleri, beş bin yıllık Diyarbakır sur içinin eski bir su
kaynağı olan Anzele hakkında bunları söyler.
          Peki Anzele ve kent sakinleri neyi bekler ?
         Sular savaşının yaşandığı bir yeni çağda tıpkı binlerce yıllık surlarında
olduğu gibi suyuna da sahip çıkılmasını bekler.

Anzele Türküsü

Anzele suyunda yıkarlar halı
Sanırsın düğündür,eller kınalı
Halı’da dokunur aşkın masalı

Balıklı havzını görseydin hele,
Nasıl da kıydılar sana Anzele,

Eyvana benzerdin kantarman vardı,
Ali Par köyünden suyun akardı,
Tokmaklar türküyle iner kalkardı

Hatunlar türküyü dolardı dile,
Geçmişte pek şendin güzel Anzele,

Havzında balığın, mescidin nerde,
Düşürdün seveni, sen büyük derde,
Adın kaldı şimdi Diyarbekir’de.

Bilirim hasretsin, menekşe güle
Resmin takvimlerde kaldı Anzele

Urfa’da Anzelha, Amid’de sendin.
Örüldü kantarman yıkıldı bendin,
Silinmez tarihsin bir efsaneydin,

Kapıldık birlikte bir garip sele
Unut, unutanı, unut Anzele
                                       
                                Mevlüt.Mergen