Dini Anlayışta Mitolojik Unsurların Etkisi-5
Diyarbakır’ın ilk adı, Asur Kralı Niran’a ait
(M.Ö. 1310–1281) bir kılıç kabzasında “Amidi”
veya “Amedi” olarak geçer. Aynı ad, M.Ö. 800,
726, 705 yıllarından kalma Asur valilerinin isimlerini
bildiren belgelerde de vardır. Bu adın, bölgenin
ve şehrin ilk hâkimleri olan Hurrilerden (Subaru)
kaldığı kabul edilmektedir. IV yüzyıla ait Yunan
ve Latin kaynaklarında “Amid”, “Amida”, Süryanice
belgelerde “O’mid (besik), Emit, Amide” şeklinde
geçmekte olan bu isim Diyarbakır’ın M.S 639 yılında
Hz. Ömer döneminde fethedilmesinden sonra
Arapça kaynaklarda “Amid” seklinde kullanılmıstır.
Hz. Osman döneminde, Müslüman coğrafyacılar
tarafından el-Cezire olarak adlandırılan Yukarı
Mezopotamya, buralara yerlesen Arap kabilelerinin
isimlerine göre “Diyar-ı Mudar, Diyar-ı Rabia,
Diyar-ı Bekr” olmak üzere üç komutanlık haline
getirilmistir. “Diyarbekir” ismi de Rebia Araplarının
iki büyük kabilesinden biri olup Dicle kenarlarında
yaşayan Bekir b. Vail kabilesinin yayıldığı topraklara
verilen Diyâr Bekr veya Diyâr-ı Bekr adına dayanır.
Bu bölge için ne zamandan beri kullanıldığı kesin
olarak bilinmemekle birlikte VIII. yüzyıldan itibaren
kaynaklarda geçtiği tespit edilen “Diyar-ı Bekr”
Osmanlı hâkimiyeti döneminde “Diyarbekir” seklini
alarak “Amid” şehri sancağı, merkez olmak üzere
teşkil edilen beylerbeyliğin adı olmus, XVII. yüzyıldan
sonra ise şehir merkezi için kullanılmıstır.
Şehir, etrafını saran surlarda kullanılan bazalt taşlarının
siyah olmasından dolayı “Kara Âmid” veya
Arapça “el-Amid el-Sevda” olarak da anılmıstır.
VIII. yüzyıldan sonra bazı belgelerde “Kara Amid,
Kara Hamid”, Dede Korkut’ta “Hamid”, Divan-ı
Lugati’t-Türk’te, “Hamir (Emir)” olarak, Timur’un
başarılarını öven Zafername’de ise, “Karacakale
veya Karakale” olarak geçer.