Türkiye, yine hareketli bir gündemin ortasında. Ekonomi, siyaset, adalet ve toplumsal tartışmalar her zamanki gibi başrolde. Ancak bugünlerde ülkenin üzerinde asılı duran en büyük soru şu: Güven mi, gelecek mi?

Ekonomi başlığı hepimizin hayatına dokunuyor. Artan fiyatlar, yükselen kiralar, alım gücünün her geçen gün azalması… Türkiye’nin dört bir yanında insanlar, “Yarın nasıl geçineceğim?” sorusuyla uyanıyor. Öte yandan, siyasi sahnede kavgalar ve kutuplaşmalar devam ediyor. Bir yanda büyük vaatler, diğer yanda ağır gerçekler. 

Peki, halk bu tabloda kime güvenebilir?

Adalet ve ifade özgürlüğü, bir başka hassas konu. Son günlerde artan eleştiriler ve sansür iddiaları, bireylerin “kendini ifade etme” hakkını sorguluyor. İnsanlar, artık sadece sesini duyurmak değil, duyurabilmek için de mücadele veriyor. Ancak bu mücadelenin karşısında güçlü bir bariyer var: İktidar ve muhalefetin karşılıklı suçlamalarıyla dolu bir kaos.

Bir diğer önemli mesele de gençlik. Z Kuşağı, hem seçimlerin hem de toplumun geleceğini belirleyecek güce sahip. Ama bu gençlerin çoğu, umutlarını başka diyarlarda arıyor. Türkiye’nin dinamik enerjisi, gelecek kaygısına yenik düşüyor. 

Beyin göçü, işsizlik ve eğitim sistemindeki sorunlar, gençlerin “kalmak mı, gitmek mi?” ikileminde sıkışıp kalmasına neden oluyor.

Bugün Türkiye’nin gündemi, aslında herkesin gündemi. Her birey, kendi yaşamında bu büyük meseleleri çözmekle meşgul. 

Peki, bu zorlu soruların cevabı nerede? Belki de güven ve gelecek arasındaki bu ince çizgide. Çünkü ancak toplum kendine güven duyduğunda, daha iyi bir gelecek için cesaretle adım atabilir.