Diyarbakır Surları ve tarihçesi-9

Diyarbakır Surları ve tarihçesi-9

Diyarbakır’dan çok daha büyük olan Antakya’nın,

MÖ 3. yüzyılda önce birbirlerinden duvarlarla

ayrılmış iki, daha sonra dört mahalleden

oluştuğu, her mahalleye ayrı etnik grupların yerleştirildiği

bilinmektedir.

Antakya örneğine bakılarak, Mezopotamyalı

karışık insan gruplarını barındıran Diyarbakır’da

da birbirinden duvarlarla ayrılmış iki büyük

bölgenin bulunabileceği kabul edilebilir (Parla,

1990, 122). 540 yılındaki Pers işgali ardından

Justinianus’un Antakya’yı yeniden imar ettiği

sırada, kent içine inşa edilen yeni bir sur duvarıyla

kent alanını büyük ölçüde küçülttüğü anımsanırsa

(Rich ve Hadrill, 2000, 185), söz konusu duvarın

4. yüzyılda kente göç eden Nusaybinlileri yerli

halktan uzak tutmak amacıyla inşa edilmiş olabileceği

düşünülebilir (Parla, 2004, 253).

Saray kapısı Osmanlı döneminde açıldı

Sâsanilerin derebeyi şatoları çevresinde gelişmiş,

genelde dört kapılı çift surlu, kendi aralarında duvarlar

bulunan dört mahalleli kentlerinin varlığı

(Mazaheri, 1972, 209), Diyarbakır kentinin ortadan

geçirilen bir duvarla, en azından iki büyük

semte ayrılmış olma olasılığını oldukça

yükseltmektedir. Bu nedenle, söz konusu duvarın

sosyal ayrıma yarayan ve gereğinde güvenli tarafa

sığınmayı sağlayarak kenti ikiye bölen ön

bariyer niteliğinde olduğunu düşünmek olanaklıdır

(Parla, 1990, 122;2004, 253).

Öte yandan, kitabesine göre Osmanlı döneminde

açılan Saray Kapısı ile iç kalenin doğu sur duvarı

üzerindeki “m” açıklığını birleştiren yolun, iç

kalenin kuzey bölümünün daha yüksek bulunan

kademeli yapısını oluşturan doğal sınırda ve alt

kotta bulunuşu, eski kentin bu yöndeki

yolunun da aynı yerden geçebileceğine kuvvetle

işaret etmektedir.