Şunu sorduk mu hiç kendimize; sokaklarımız neden kirli? Ya da şöyle soralım; bir şehri yuva olarak gören, temizleyip koruyan yine o şehrin insanıdır. Biz peki memletimiz olan Diyarbakır'ımızı temiz bırakmadan nasıl ona layık olduğumuzu savunur olduk?
Eskisine oranla bilinçli bireylerin farkındalık oluşturmasıyla çevre sorunları kısmen çözüme kavuşturulmaya çalışılıyor. Ancak hala bundan tam olarak bir sonuç alınamadığını da görmemiz malesef ki mümkün. Çevre kirliliğinin asıl sorumluluğunu yerel yönetimlere yöneltirken payımıza düşeni de kabul etmemiz ve değişimi başlatmamız gerekiyor. Özellikle çok hijyenik olması gereken semt pazarları ve toplu alanlar gibi yerlere atılan her türlü çöpün yine dönüp dolaşıp kendi ayağımıza takıldığına şahit oluyoruzdur. Aslında sadece kendi çöpümüzden sorumlu olmak bile sorunun yüzdelik kısmının çoğunu aşabilir.
Kadim hatıraları ve kültürel zenginliği ile bolca medeniyet barındıran Diyarbakır'ımız her yıl artmaya devam eden bir oranla ziyaretçi akınına uğruyor. Bu insanlara karşı da iyi bir ev sahipliği yapmak adına toplum içinde yere atılan bir çöpü alıp atmak, hatta kendi elindeki atığı çöp kutusuna attığını göstermek bile çöp bilinci oluşmayan bireyler tarafından örnek alınabilir.
"Dünya'nın bütün çiçeklerini getirin bana!" Der. Ceyhun Atuf Kansu. Güzellikleri yine güzelliklerle anımsatır bize. Berduş çöp yığınları arasında kalanlar anımsar mı güzeli ya da temiz kalır mı zihinleri? Diyarbakır'ın kirletilmeye kıyılan her türlü değeri karşısında onu çiçeklerle donatabilmektir marifet.
Diyar-ı pak bir Diyarbakır'a her gün uyanmak dileğiyle. Temiz kal temiz bırak...