Sinema ve Kadın
“Çünkü kadınlar milyonlarca yıl boyunca evlerinin içinde oturdu,
şimdi ise bu duvarlar oların yaratıcı güçleri tarafından delinmiştir…”
Virginia Woolf
Bugün bu yazıyı sadece sinemasever bir birey olarak değil adına sanat tarihinde ve hatta tarihte çok da rastlamadığımız bir varlık olarak, kadın kimliğimle yazacağım. Bu arada, bahsi geçen yazmak kelimesi dahi tarih boyunca kadından uzak tutulduğundan olacak ki büyük bir onurla “YAZIYORUM”. Aslında kadın sorunu olmayan -kadın sorunu- meselesi çok küçük yaşlarımdan itibaren merakımı cezbetti. “erkeğin niçin daha önemli” olduğunu anlamaya çalışırdım. Bazen takılan kılıflar çocuk yüreğime büyük gelirdi ve çocuk olduğum için bu mühim olayı anlayamadığını varsayardı aklım. Ama olmuyordu işte, büyüdükçe daha çok anlayamıyordum. Bir sorun vardı. Ben neden erkek kardeşlerimden, arkadaşlarımdan, amcalardan daha değersiz olaydım ki? Bu bir ceza mıydı? Peki, neydi suçum? Pekala bir erkek benden daha iyi, daha becerikli, daha akıllı, dahalar olabilirdi fakat erkekler sadece erkek oldukları için benden daha değerli değildi. Bu noktada kesinleşmek sanrım ortaokul yıllarıma denk düşüyor.
Sonra pek çok alanda bu akıl almaz durumun olduğunu fark ettim. Bir yaratıcılık meselesi olan sanatta bile! Kadınlar yoktu; yazmıyorlar, çizmiyorlar, oynamıyorlar, söylemiyorlar, dans etmiyorlar, bir enstrüman çalmıyorlar, düşünmüyorlar… O halde niçin yaşıyorlar? Toplum onlara ne olmaları gerektiğini söylerse ‘o’ olmak için mi? Hadi canım siz de!
Gelelim sinemaya, sinema tarihinde de diğer alanlarda olduğu gibi kadınlar neredeyse yoktu. Sinema bir anda erkek işi oluvermişti. İlk yıllarda az ölçekte oyunculuk ve izleyici olmak dışında kadın sinemada da belli belirsiz bir varlıktı. Öyle ki sinema tarihindeki ilk 40-45 yıl içinde sadece bir kadın yönetmen varlığını gösterebilmişti. Kadın oyuncular da erkek oyuncularla kıyaslanamayacak kadar geri planda ve kazançta oldu. Tabi sinema izleyicisinin de büyük oranda erkeklerden oluştuğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Maalesef günümüzde de bu problemler zinciri tamamen çözülmüş değil. Muhakkak çok yol alındı ancak henüz tamamen olgunlaşmadı kadının sinemadaki varlığı.
Neyse ki güçlü, yaratıcı ve inatçı kadınlar sinema tarihine o “narin” parmaklarıyla kazıdılar adlarını. Kadının sadece görüntüsüyle var olan bir imge olmadığını çok daha fazlası olduğunu incelikli işleriyle anlattı sinema kadınları. Her geçen gün de sayıları artıyor üstelik. Artık kadın filmleri başlığı altında inceleyebileceğimiz yüzlerce film var. Sinema dendiğinde binlerce kadın oyuncu yüzü akın ediyor zihinlere. Kadını kadınca anlatan yüzlerce senarist, yönetmen var. Ve yine kamera arkasında, her alanda kadın izleri…
Sinemanın bir cinsiyet işi değil yaratıcılık işi olduğunu söylememe gerek yok demek isterdim. Fakat yüksek sesle söyleme gereği duyuyorum. Yine yüksek sesle adlarını anmak istediğim sinemanın öncü kadınları var. Sayamayacağım isimler için bağışlayın lütfen.
Sinemanın Büyükannesi, enfes filmlerinde kaybolduğum her bir filmini önereceğim Agnes Varda. Oyunculuklarıyla çağlarını aşan Türkan Şoray, Adile Naşit, Müjde Ar, Brigitte Bardot, Audrey Hepburn, Jean Seberg, Elizabeth Taylor, Sophia Loren, İngrid Bergman.
Ve son söz; Biz buradayız, yaşıyoruz, yaşayacağız, yaşatacağız! 8 Mart’a selam…